Yazar tiyatrofora
Cuma, 09 Şubat 2007
TİYATRO FORA, 1995-1996 tiyatro sezonunu ilk oyunu olan Woody Allen’in “Tekrar Çal, Sam!”i ile açtı.
“Tekrar Çal, Sam!, Casablanca, Humphrey Bogart”. Birbirleriyle özdeşleşen üç sözcük. Belki de birbirini bütünleyen bir dünya. Hangimiz; yıllar önce yitirdiği sevgilisiyle, yıllar sonra Casablanca’nın bir barında karşılaşan ve içinde derin bir hüzün duyan Humphrey Bogart’ın yanında olmamışızdır. Hangimiz; filmin sonundaki havaalanı sahnesinde, sevdiğini yitirme pahasına, sadece onun mutluluğunu isteyen ve bu yüzden ondan ayrılmaya bile katlanan Humphrey Bogart’a hak vermemişizdir?
Çoğumuz hem bu filmden hem de Bogart’ın sağlam, güçlü ama aynı zamanda dudaklarında belirli bir hüznün izlerini taşıyan yanından etkilenmişizdir. Belki kadınlara karşı acımasız, duygusuz görünen, ancak içinde derin bir sevgi ve duygusallık taşıyan bu adama karşı bir yakınlaşma, giderek onunla özdeşleşme çabasını, çoğumuz tatmıştır.
Böyle çoğu kişi gibi, Woody Allen da, yaşantısını ve hareketlerini Bogart’a benzeten, onunla özdeşleşmeye çabalayan bir adamın, Allan’ın serüvenini getirir, yazdığı bu oyunla.
Nitekim Allan da yaşamının her anında, kadınlarla olan başarı veya başarısızlığında, Bogart’ı örnek alır. Onun yöntemleriyle, onun davranışlarıyla kendisini özdeşleştirerek, bir sonuca ulaşmaya çabalar. Ancak kendisi bir Bogart değildir. Belki bu durum, kendisinin kadınlarla olan ilişkilerinde olumlu bir sonuç getirmeyecek ama oyunun sonunda göreceğimiz gibi, sevdiği kadından, tam Bogartvari bir yaklaşımla ayrılacaktır.
Artık, Allan ve onun gibiler için, yeni bir dönem başlıyordur. Savunduğu, bir mit haline getirdiği insanın kişiliğinden sıyrılıp, kendi öz kişiliğine kavuşmak. Yaşamını, başarı ve başarısızlıklarını kendi öz kişiliğinin sorumluluğuyla yüklenmek.